Bulutların arasında saklanmış güneş, yavaşça yüzünü göstermeye başlamıştı. Pamuk, bir zamanlar sadece yünleriyle ünlü olan ama şimdi ise meraklı ruhuyla tanınan sevimli bir koyundu. Her sabah olduğu gibi, bu sabah da yemyeşil çayırlardan, renk renk çiçeklerle bezeli yollardan geçerek, maceraya atılmak üzere evinden çıkmıştı. Ama bu seferki farklıydı; çünkü bugün Pamuk'un, şimdiye kadar hiç görmediği, büyük şehir parkındaki macerası başlayacaktı.
Parka ilk adımını attığında, nefesini kesen manzaralar ve tanımadığı yüzlerle karşılaştı. Çiçekler, ağaçlar ve neşeyle koşuşturan insanlar… Ancak Pamuk'un ilgisini çeken tek şey, bu değildi. Küçük bir çalının arkasına gizlenmiş, parlak bir nesnenin parıltısıydı. Yaklaştıkça anladı ki bu, insanoğlunun en büyük icatlarından biri olan bir fotoğraf makinesiydi. Nasıl kullanıldığını bilmiyordu ama kesinlikle öğrenmek istiyordu.
— Merhaba sevgili koyun, burada ne arıyorsun? diye bir ses duydu. Pamuk dönüp baktığında, gözlerine inanamadı. Bir aslan, tam da önünde, ama ne hikmetse hiç de korkutucu değil, hatta biraz da meraklı bir ifadeyle ona bakıyordu.
— Ah, selam! Ben sadece… bu aleti inceliyordum, cevap verdi Pamuk, gözleri hala fotoğraf makinesinde.
— Ha, bu mu? İnsanların hatıralarını ölümsüzleştiren sihirli kutu! dedi aslan, kükreyerek güldü. — Benim adım Asor. Ve sana yardımcı olabilirim. En büyük hobim, bu parkta fotoğraf çekmek.
Pamuk gözlerini kocaman açtı, — Gerçekten mi? Bana öğretebilir misin?
— Tabii ki, dedi Asor, gururla kuyruğunu sallayarak.
İlk dersler başladığında, Pamuk, Asor'un yönlendirmesiyle, fotoğraf makinesinin nasıl çalıştığını öğrendi. Işığın önemi, kadrajın nasıl belirlendiği, fotoğraf çekerken sabit durmanın önemi gibi birçok detayı kavradı. Sonra, ikili kendilerini bir maceranın içinde buldu; parkın içinde dolaşarak, birbirinden güzel fotoğraflar çekiyorlardı. Pamuk, ağaçların arasında saklanan kuşları, göletin kenarında su içen geyikleri ve hatta, gizlice çocukların oyununu izleyen diğer hayvanları fotoğrafladı.
— İşte bu, harika bir fotoğraf! dedi Asor, Pamuk'un çektiği bir fotoğrafa bakarken. — Senin doğal bir yeteneğin var.
— Aslında benim derdim, herkesin içindeki iyiliği göstermek, dedi Pamuk, yüzünde masum bir ifadeyle. — Baksana, senin de yüzündeki tebessümü yakaladım.
— Ve sen bunu başardın, dostum, dedi Asor, Pamuk'a sıcak bir şekilde bakan.
Gün batımı yaklaştıkça, ikili artık yorulmuştu ama mutlulardı. Birlikte, parkta geçirdikleri özel günü kutlamak için, son bir fotoğraf daha çektiler; Asor'un güçlü pençeleri üzerinde duran Pamuk, gülümseyerek poz verdi. Bu, sadece iki arkadaşın değil, aynı zamanda farklı dünyalardan gelen iki yüreğin bir araya gelip, en güzel anları ölümsüzleştirdiği bir günün kanıtıydı.
— İyi ki bu parka gelmişim ve iyi ki seni tanımışım, Asor, dedi Pamuk, fotoğraf makinesini nazikçe yerine koyarken.
— Ben de, Pamuk. İyi ki varsın. Ve unutma, bu parkta her zaman senin için bir macera var, dedi Asor, Pamuk'u onurlandıran bir ses tonuyla.
Ve böylece, aslan ve koyunun, sıradan bir güne sıra dışı bir macera sığdırdığı hikaye sona erdi. Pamuk, evine dönerken, göğsünde yükselen sıcacık bir hisle, dostluk ve maceranın sınır tanımadığını bir kez daha anladı.